Hamas’ın silahlı kanadı İsrail’e karşı “Aksa Tufanı” operasyonu başlattı.
İsrail ordusu da Gazze saldırıları sonrası savaş durumu ilan etti.
Hatta ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail’e yardıma hazır olması amacıyla uçak gemi filosunu Doğu Akdeniz’e gönderme talimatı verdi.
Austin’in talimatıyla USS Gerald R Ford uçak gemisi, bir füze kruvazörü ve dört füze imha gemisi bölgeye hareket etti. Bölgeye Amerikan savaş uçakları da gönderilecek.
İslamcı basın, Hamas’ın eylemini desteklerken, İsrail’e be Amerika’ya karşı ateş püskürüyor. Tepkilerini anlıyor ve yürekten destekliyoruz.
Ama…
İslamcı medyanın geçmişteki tutumlarından dolayı bir özeleştiri yapması gerekmiyor mu?
TARİH 1969 YER İSTANBUL
60’lı yıllardayız. 68 kuşağı için ABD 6. Filo’nun Türkiye’ye gelişi kabul edilemez bir şeydi. Hemen her gün protesto eylemleri yapılıyordu. Bu protestolardaki sosyalist sloganlar İslamcıları rahatsız ediyordu.
İslamcılar, devrimcilerin giderek artan eylemlerine karşı bir direniş komitesi kurmuşlardı: 40’lar Komitesi. Bu komitenin üyeleri arasında Abdullah Gül de vardı.
Ama bu tepkileri örgütleyen ise Mehmet Şevket Eygi’nin sahibi olduğu Bugün Gazetesi’ydi.
KIZIL BAYRAK YALANIYLA BAŞLADI
“Beyazıt Kulesi’ne kızıl bayrak çekildi” yalanı Bugün’den çıktı.
Bir yıl önce yine 6. Filo’yu protestoya hazırlanırken polis tarafından öldürülen Vedat Demircioğlu hafta içinde anılmış, üstünde Vedat’ın resmi bulunan ve Beyazıt Yangın Kulesi’ne asılan flama, sağcı basın tarafından “Kızıl bayrak çekildi” biçiminde duyurulmuştu.14 Şubat günü yapılan “Bayrağa Saygı” mitingi olacakların habercisi gibiydi. Bir Kontrgerilla kuruluşu olan Komünizmle Mücadele Dernekleri Genel Başkanı İlhan Darendelioğlu, mitingde yaptığı konuşmada “Memlekete ihanet eden bu hainleri toprağa gömme zamanı gelmiştir” diyordu.
“CİHADA HAZIR OLUN”
Mehmet Şevki Eygi ise 15 Şubat 1969 günlü Bugün gazetesinde, “cihada hazır olunuz” diye yazıyor ve şöyle devam ediyordu: “Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir… Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim… Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!.. Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz… Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır.”
İslamcı gençlik, solculara olan tepkisinden dolayı Amerika’nın yanında yer almaya karar vermişti. Hatta 16 Şubat Pazar günü inanılmaz bir eyleme imza attılar. Dolmabahçe’ye demirlemiş 6. Filo’ya ait bir gemiyi kıble yaparak namaz kıldılar!
“KANLI PAZAR”
“Kanlı Pazar”, 1 Mayıs 1977 katliamının bir provası gibidir. 1960’lı yıllarda kitlelerin hedef alındığı ilk büyük Kontrgerilla tertibidir.
Kıdemli gazeteci Ergin Konuksever’in unutulmaz fotoğrafı, o döneme ayna tutuyor. Fotoğrafta, 16 Şubat 1969 günü Taksim Meydanı’nda gericiler tarafından bıçaklanan bir devrimci genç ve olayı müdahale etmeden izleyen bir toplum polisi görülmektedir.
16 Şubat 1969 günü Beyazıt’ta 30 bine yakın işçi ve öğrenci toplanmıştı. 6. Filo’yu protesto haftası, görkemli bir miting ve yürüyüşle noktalanacaktı. Yürüyüşün adı “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü” idi.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, 9 Şubat 1969 günlü gazetelere şu demeci veriyordu: “Amerikan gemilerinin limanlarımızı ziyaret edecekleri sırada sayıları bir kaç bini bulan kişilerin arzularına uyarak Türkiye’ye gelmeyin diyemeyiz.
“Bu, Türkiye’nin dış itibarını nereye götürür? Türk dostluğuna bu şartlar altında kim güvenir?”
16 Şubat günü Beyazıt’ta toplanan yaklaşık 30 bin kişi yürüyüşe geçti. Aynı saatlerde gericiler Beyazıt ve Dolmabahçe camilerinde ve Taksim’de toplanırlar. Yürüyüş kolu, Gümüşsuyu yokuşunu çıkıp İstanbul Teknik Üniversitesi önüne geldiğinde gençlik önderleri bir değerlendirme yaparak Taksim’e bir öncü grup göndermeye karar verirler. Asıl kitle ise üniversitenin arkasından dolaşarak alana girecektir. Ancak 400 kişilik öncü grup Taksim Alanı’na girdiği anda saldırı başladı. İki işçi Duran Erdoğan, Ali Turgut Aytaç öldürüldü, çok sayıda kişi yaralandı.
Türk Solu, “Milli Güçler bu vahşetin hesabını soracaktır” başlıklı yazısında olayı şöyle anlatıyor:
“Taksim alanı bir kapana benzemişti. Toplum Polisi bu kapanın en önemli unsuruydu. Operanın önündeki polis gücü her yerdekinden fazlaydı. Ve onların görevi yeteri kadar millici güç Taksim’e girince kapanın ağzını kapatmak böylece katliamı kolaylaştırmaktı. Ve öyle oldu. Daha önce verilen direktiflerle gruplara bölünmüş mitingçilerin bir kısmı alana girince, polis hücuma geçti. Taksim alanının girişini kapadı. O sırada şeriatçılar hücuma geçmişlerdi bile. Taksim Alanı bir anda harp meydanına döndü.” (Türk Solu, 25 Şubat 1969, S. 67, s. 4)
Yarbay Celal Küçük, yıllar sonra Nokta dergisine olayı anlatırken, Türk Solu’nu doğrulayacaktır:
“Olay günü sabah dokuzda Taksim’e gittim. Osman Gülkılık ve İhsan Kuranar filan inzibat kulübesinde toplanmışlardı. Ben gittim, durumu söyledim. Kuraner’e ‘önlem alın’ dedim. Korkunç bir sessizlik vardı. Olay çıktı çıkacak. Adamların ellerinde tesbih, demirler, sopalar, Dolmabahçede sabah namazını kılmışlar, tıklım tıklım meydana doluyorlar. Taksim Alanı’nın etrafına açılıyorlar. Orta boş kalıyor. Giren öldürülecek. Toplum polisi de Opera’nın önünden Vakıf İşhanı’na doğru bir kama atıp gelen irtibatı kesiyor ve girenlerin üzerine aletli hücum başlıyor. Kitle silahsız, canını kurtaran Sıraselviler’e, Kazancı’ya kaçıyor. Sonuç 2 ölü, 200 yaralı. Polisin hiçbir müdahalesi olmadığı gibi yere düşen silahı alıp sahibine veriyor. Bir kıta onbeş dakika sonra geliyor alana, ama olan olmuş. Gruptan biri bir megafon alıyor eline ve ‘Şimdi de, Cumhuriyet’e, Milliyet’e gideceğiz’ diyor.”